Bu yazımızda yine Tâbiûn imamlarından çok zorlu ve çetin bir zât olan Saîd b. Müseyyeb'i tanıtmaya çalışacağız.
Ebu Muhammed künyesi ile anılan Saîd, Kureyş'in Mahzûm oğullarındandır. Babası Müseyyeb veya Müseyyib, anası, Ümm-i Saîd bint-i Hakîm, dedesi ise Hazn'dır. Dedesi Hazn ile alâkalı Saîd b. Müseyyeb şu hâdiseyi nakleder. Hazn, Resûiullah Efendimizi ziyârete gider. Peygamber Efendimiz kendisine "Senin adın nedir?" diye sorar. Saîd b. Müseyyeb'in dedesi "Hazn" diye cevap verir.
Peygamberimiz "Sen SEHL'sin" buyurur. O da "Ey Allah'ın Resûlü o ismi bana babam koymuş ben onu nasıl değiştirebilirim", diyerek ismini değiştirmeye yanaşmamış, babasını kırmamak için Resulullah'ın bu isteğine uyamamıştı. Saîd b. Müseyyeb diyor ki: Bu isim hüzün mânâsı ifâde ettiği için bizim evimizden artık mahzunluk hiç eksik olmadı (Buharı ve Ebu Davûd, Kitabu'1-Edeb).
Medine-i Münevvere'de Hz. Ömer (r.a)'in hilafetinin ikinci yılında doğduğu söylenmekle beraber, dördüncü yılında doğduğu rivayeti de vardır (1). Medine-i Münevvere âlimi olarak bilinen İbn Müseyyeb, aynı zamanda Seyyidü't-tâbiîn sıfatıyla da anılmaktadır. Hz. Ömer'i görmüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Zeyd b. Sâbit, Ebû Musa, Hz. Sa'd, Hz. Aişe ve Hz. Ebû Hureyre, İbn-i Abbas, Muhammed b. Mesleme. Ümm-i Seleme ve daha birçoklarından ilim öğrenmiştir.
Zâhirî ve bâtinî ilimleri bizzat menbaından öğrenen Saîd b. Müseyyeb'in hocaları arasında şu zâtları zikredebiliriz: Zeyd b. Sâbit. Sa'd b. Ebi Vakkas, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer: ayrıca Hz. Osman. Hz. Ali ve Suheyb'den de hadîs dinlemiş ve almıştır. Ancak rivayetlerinin çoğu Hz. Ebu Hureyre'dendir. Çünkü Saîd b. Müseyyeb aynı zamanda Hz. Ebu Hureyre'nin kızı ile evlenmiş ve O'nun damadı olmuştur (4).
İlim öğrenmeye karşı aşırı talebi, ilim tahsili yolunda hiçbir şeyden kaçınmaması, birçok sahada çok derin ilim elde etmesine vesile olmuştur. Meselâ Sa'd b. İbrahim'in kendisinden yaptığı rivayette: "Allah Resûlü'nün, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in vermiş oldukları hükümleri benden daha iyi bilen yoktur" (5) demekle ilimdeki vukûfiyetini dile getirmiştir. Katâde diyor ki: "Hasan-ı Basrî bir müşkili olduğu zaman Saîd b. Müseyyeb'e sorar ve müşkilini öylece hallederdi" (6). İlim tahsil etme mevzuunda sebatı çok büyüktür. Meselâ İmam Mâlik diyor ki: "Saîd b. Müseyyeb şöyle demiştir: 'Ben bir tek hadîs öğrenmek için günler ve gecelerce yol yürümeye elbette razı olurum'" (7). İlme ve hadîs-i şeriflere karşı çok saygılı olan Saîd b. Müseyyeb çok hasta olup yattığı bir zamanda kendisine bir hadîs-i şerif sorulur. Yanındakilere lüften beni doğrultup oturtunuz, der ve oturturlar, hadîs-i şerifi öylece anlatır. Kendisine hasta olduğunu ve o şekilde söylemesini isterler, fakat 'Ben Allah Resûlü'nün hadîsini yatarak rivayet etmekten sıkılırım' şeklinde cevap verir (8). İmran b. Abdullah el-Huzaî, Saîd b. Müseyyeb için şöyle derdi: "Vallahi İbn Müseyyeb kulağına gelen şeyi, kafasına ve kalbine koyardı. Ben O'nu, nefsini sineğin nefsinden daha düşük gördüğüne şâhid oldum" (9). Gerek ilimde sebatı ve gerekse bu büyük tevazuu hadîs sahasında olduğu gibi fıkıh sahasında da Tâbiûn imamları arasında birinci olarak zikredilmesine sebep olmuştur (10). İmam Katâde helâl ve haramı O'ndan daha iyi bilene rastlamadım derdi. Katâde'nin şu şehâdeti, İbn Müseyyeb'in ilmî üstünlüğüne bir başka delildir. Meşhur Hasan Basrî bir meselede müşkilata düştüğü zaman O'na mektup yazarak meselesini sorar ve cevabını alırdı (11). İlmi kadar vakarı ve insanların kendisine karşı gösterdikleri saygı da o derece büyüktü. Meselâ Abdurrahman b. Harmale diyor ki. 'Kolay kolay insan Saîd b. Müseyyeb'e cesaret edip bir şey soramazdı. Emirlerden izin alındığı gibi ondan da izin alınarak ancak sorulabilirdi (12).
Tâbiûnun birinci tabakası içerisinde bulunan ilim ve fıkhı ile iştihar etmiş olan yedi insan vardı ki, bunlara "Fukahâ-yı seb'a" ismi verilirdi. Bu. Medine fakihleri. diğer tabiîn arasında hüccet kabul edilirdi. Bunların başında Saîd b. Müseyyeb zikredilirdi. Diğerleri ise şunlardır: Kâsım b. Muhammed. Urve b. Zübeyr, Hârice b. Zeyd. Ebu Seleme Ubeydullah b. Abdillah ve Süleyman b. Yesar (13). Halife Ömer b. Abdulaziz, bir mesele hakkında Allah'ın hükmü ile hüküm vereceği zaman onu Saîd b. Müseyyeb'e sorar ve öylece hüküm verirdi. Ömer b. Abdulaziz'in de ilim ehline karşı saygısı çoktu. Bir defasında Saîd b. Müseyyeb'e bir şey sordurmak üzere birisini gönderdi, giden adam yanlış anlayarak Saîd b. Müseyyeb'i Ömer b. Abdulaziz'in çağırdığını söyledi. Saîd b. Müseyyeb, Halifenin yanına gelince Halife çok rahatsız oldu ve üzüntüsünü ifâde ederek, 'Ben sizden mes'ele sorsun diye elçiyi size gönderdim, yoksa zahmet ettirip sizi çağırtmadım' demiştir (14). Saîd bin Müseyyeb aynı zamanda rüya tabir ilmine çok vâkıf bir zattı. Tabirleri olduğu gibi çıkardı.
Saîd b. Müseyyeb, Allah'ı çok anardı ve O'ndan çok korkardı. Gece sabahlara kadar rahilesi üzerinde Kuran okur ve ibâdet ederdi. Ebu Harmele'nin kendisinden dinlediğine göre, kırk yıldır namazını cemaatı kaçırmadan kıldığını ve otuz sene de her vaktin ezanını mecsidde dinlediğini anlatır (15). Abdurrahman b. Harmele, diyor ki, ben Saîd b. Müseyyeb'in kölesinden onun gündüzün yaptıklarını biliyoruz, acaba geceleri nasıl ibâdet ve namaz kılardı diye sordum. Kölesi diyor ki. O'nun namazı yalnız mescidde kıldığıdır. Geceleri daima Kur'ân-ı Kerim okur ve onun üzerinde tefekkür ederdi. Hatta Kurandan en çok okuduğu sûre de "Sûre-i Sad" olurdu. Cuma günü mescide girer, cuma namazı ve ondan sonra da birkaç rekat namaz kılıncaya kadar kat'iyyen kimse ile dünya kelâmı konuşmaz, ancak yerine gittikten sonra dünya kelâmı konuşurdu (16).
Hatta yol yürürken dahi boş vakit geçirmezdi. Bineği üzerinde nafile namaz kılar ve ibâdet ederdi. Ömrü boyu üzerinde titizlikle durduğu namazını ölüm anı şiddetli hastalıklarında bile ihmal etmediğini bize yine Abdurrahman b. Harmele şöyle anlatıyor: 'Ben, Saîd b. Müseyyeb'in çok şiddetli hastalığa yakalandığı bir zamanda yanına girdim ve hiçbir tarafa kıpırdayamıyordu. Sırt üstü yatmıştı. Öğle vakti olunca hiçbir tarafını kıpırdatamamasına rağmen öğle namazını imâ ile eda etmeye başladı. Ben yaklaşınca "Veşsemsi ve duhâhâ" sûresini okuduğunu duydum (17) diyerek namaz mevzuundaki hassasiyetini bize anlatmaktadır. Oruç mevzuunda da durumu aynı idi. Yezîd b. Hazm diyor ki, İbn Müseyyeb çok oruç tutar belki bütün günleri oruçlu olarak geçirirdi. Akşam olunca mescidde bulunduğu yere içilecek bir şeyler getirilir, o da onu içerdi (18). Ramazan günlerinde Mescid-i Nebevî'de bulunur, oraya yiyecek ve içecekler getirilirdi, Saîd b. Müseyyeb'in bulunduğu yere kimse birşey götürmezse o yerinden ayrılmaz ibâdetine devam eder ve aynı zamanda orucuna ertesi gün de devam ederdi, bir şeyler götürülürse iftarını açardı (19). Medine-i Münevvere'de bayram ve teşrik günleri haricinde bütün seneyi oruçlu olarak geçirdiğini söyleyenler de vardır.
İnsanlara karşı çok mülayim olan, kimseye kızmayan ve kimse ile muhasemede bulunmayan bir fıtrata sahipti. Temiz ve beyaz elbiseler giyer, giydiği elbise umumiyetle pahalı kumaşlardan olurdu. Sarık sarar ve taylasanını uzatırdı. Çok gülmez ve çok gülmeyi sevmezdi. Müslümanlarla karşılaşınca musafaha yapar ve devamlı abdestli bulunurdu. İnsanların içine ancak ramazan ve bayram günleri girer, bunun dışında mümkün mertebe vakitlerini okumak ve ibâdetle geçirirdi. Zeytinyağı ticareti yapar ve kimseden bir şey almazdı. Ticaretler arasında kumaş ve elbise ticareti yapmayı çok sever, ticarette yeminden kaçınılmasını kesinlikle tavsiye ederdi. Sade ve sünnete uygun olarak yaşamayı çok sever, en çok kadından çekinirdi. Hammad b. Seleme, Ali b. Zeyd'den kendisinin şöyle dediğini rivayet eder: "Ben seksen yaşıma baliğ oldum, kadından başka korktuğum şey yoktur" (20).
İslâmî vakar ve ciddiyete sahip olan Saîd b. Müseyyeb, aynı zamanda celadet ve salabet sahibi bir insandı. Hayatında kimseye boyun eğmez, daima hakkı söyler ve haksızlığa karşı ise asla tahammül etmezdi. Emevîlerin devlet idaresindeki kötü gidişatına karşı gelir, kırbaçlanmalar, dövülmeler, hapisler ve hatta idamlar onu yıldırmaz ve korkutmazdı. Halife Abdülmelik b. Mervan, oğlu Velîd ile Süleyman'ı veliahd tayin etmişti. Beldelere elçiler ve mektuplar göndererek, oğullarına biat edilmesini valilerinden istemişti. O sırada Medine valisi de Hişam b. İsmail'di. Hişam, Medine halkını topladı. Velîd ile Süleyman'a biat etmelerini istedi. Fakat Saîd b. Müseyyeb bu biatin yerinde olmadığını ifade ederek biat etmedi. Hişam, Saîd b. Müseyyeb'i 60 kamçı ve hapislikle tecziye etti. Saîd b. Müseyyeb ise bu cezaların umurunda olmadığını, yapılan işin haksız olduğunu, asılmaya dahi götürülse hakkı söylemekten ve onu tatbik etmekten çekinmeyeceğini dile getirdi. Büyük İmam'a bu cezaların tatbik edildiği haberi Halife Abdulmelik'e ulaşınca, Hişam'a azarlayıcı bir mektup gönderip İbn Müseyyeb'in hapsedilmeye değil, eli öpülüp duası alınmaya lâyık bir zât olduğunu ifâde ederek, onun derhal hapisten çıkarılmasını emretmekle, İmam ancak hapisten çıkmış ve serbest bırakılmıştı.
İbn-i Zübeyr, Câbir b. Esved'i Medine valisi olarak atamış yine halktan kendisi için biat istemişti. Bu arada İbn Zübeyr dört hanımını boşamış ve beşinci bir hanımı nikahlamıştı. Fakat bu işin Allah'ın kitabına uygun olmadığını ileri sürerek İbn Müseyyeb ona biat etmemişti. Câbir de kendisini yine kırbaç cezasına çarptırmış ve halkın huzurunda ona kırbaç vurduruyordu. Saîd b. Müseyyeb, en büyük cihadın zalime karşı hak söz söylemek olduğunu, bildiği hadîsin ışığında yine O'nun yaptığı bu işin Allah'ın Kitab'ına uygun olmadığını, çünkü dördüncü hanımdan sonra bir beşincisi alması gerekirse, dördüncü hanımın iddetinin beklenmesi lazım geldiğini, aksi halde bu nikâhın sahih olmayacağını bildiriyor ve kamçıları yemeye devam ediyordu. Kamçı vuran kamçıyı vurdukça o:" Bildiğinizi yapınız arzu etmediğiniz kötü akibet birkaç gün sonra başınıza gelecektir" mukabelesinde bulunmuş ve bir kaç gün sonra İbn Zübeyr katledilmişti (21).
Halife Abdülmelik, Saîd b. Müseyyeb'in kızını oğlu veliahdı Velîde nikahlamak üzere dünürlükte bulunmuş, fakat Saîd b. Müseyyeb bunu kabul etmemişti. Kızını iki veya üç dirhem karşılığı bir mihirle Ebu Vedâa isimli bir fakire kendi eliyle nikâhlayıp evine götürüp ona teslim etmişti (22). Halifelerin kendisine ihsanlarla nüfuz edeceklerini hesab ederek, İmama atiyyelerde bulunmak istemişlerse de o katiyyen bunları kabul etmemiş ve haksız iş yapan idarecileri daima Allah'a havale etmiştir. Siyasetten ictinap eder ve çok sıkı bir şekilde insanlardan tecerrüdle Medine yakınında bir köşeye çekilir ve Beni Ümeyye'nin hilafet ve saltanat kavgalarına asla katılmaz, zaruri ihtiyaçlarını geceleri çıkarak karşılamaya çalışır, mescidinden veya hücresinden dışarı çıkmadan ilim öğrenir ve öğretmenin yollarını araştırırdı. Çocukların okuduğu bir mektebe uğradığı zaman, yarınların büyükleri bunlardır, diyerek onların ihtimamla yetiştirilmeleri gerektiğini ifade ederdi.
Vefat edeceği zaman yakın arkadaşlarından Nâfi b. Cübeyr b. Mut'im yanına gitmişti. Bir ara kendisine baygınlık gelince İmam Nâfi, yatağının kıbleye doğru çevrilmesini emretmişti. Bunun üzerine yatağını kıbleye doğru çevirdiler, biraz sonra kendisine gelince: "Kim benim kıbleye doğru yatağımın çevrilmesini emretti." Nâfi ben söyledim, deyince o şöyle dedi: "Eğer ben hayatımda kıbleye müteveccih değilsem ve İslâm milleti üzerinde değilsem sizin benim yatağımı kıbleye çevirmenizin bana hiçbir faydası olmaz" (23). Abdullah b. Ebî Ferve diyor ki, ben Saîd b. Müseyyeb'in vefat ettiği gün hazır bulundum, kabri üzerine semadan tatlı tatlı bir yağmurun yağdığını gördüm. Saîd b. Müseyyeb, Medine-i Münevvere'de, 75 yaşında hicri 91 veya 94. senesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. (Rahmetullahi aleyhi rahmeten vâsia)
DİPNOTLAR
1. Tabakat-ı İbn-i Sa'd. V/119-120; Tezkiretul-Huffaz. 1/54.
2. Ma'rifetıı Ulûmi'l-Hadîs, Hâkim en-Nîsabûrî. s.42.
3. Tezkiretul-Huffaz. 1/54.
4. a. yer.
5. a. yer.
6. d. yer.
7. Tabakat-ı İbn Sa'd, V/120.
8. Hilye, Ebu Nuaym, 11/169; Sıfatu's Safve, İbnul-Cevzî, 11/80.
9. Tabakat. V/122-127.
10. Marifetu Ulûmi'1-Hadîs. s.43.
11. Tehzıbü't-Tehzib. İbn Hacer, IV/85-86.
12. Sıfatu's-Safve, 11/89.
13. Marifetu Ulûmi'l-Hadis, s.43.
14. Tabakat. V/122.
15. Siyerü Alâmi'n-Nübelâ, Zehebî, IV/221.
16. a.g.e.
17. a.g.e.
18. Tabakat, V/133.
19. Tabakat, V/135.
20. Tabakat. V/136.
21. Tabakat. V/123.
22. Siyerü A'lâmin-Nübelâ, IV/234.
23. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, V/142.
0 Yorumlar